PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Yaşanmış Bir Sevda Masalı


Asi
08.Ocak.2019, 23:16
Yaşanmış Bir Sevda Masalı







“(*)Dünyada iki gül olsun, biri
kırmızı biri beyaz, sen beni unutursan kırmızı gül solsun, ben seni
unutursam ak gül kefenim olsun”.



“Bir söylenceye göre düşman iki
ailenin çocukları olan Ali ile Zehra biribirine ölesiye sevdalıymışlar.
İki genç daha çocukken ailelerinin düşmanlığına rağmen, gönül verip
sevmişler biribirilerini. Aşkları, gökle- yerin aşkı kadar büyük,
çiçekle suyun-aşkı gibi temizmiş…



Günler gecelere, geceler günlere akıp
giderken, herkes aşkına göre almış hisesini hayatın pınarından.. Yıllar
su gibi akıp gitmiş, Ve civar de herkesin dilinde Zehra kızın güzelliği
söylenir, Zehra kızın güzelliği konuşulur olmuş. Taa.. topuğuna kadar
inen saçları, simsiyah gözleri, inci dişleri, kıpkızıl dudakları, pembe
yanakları ve tanrı heykelleri gibi kusursuz bedeni ile perileri
kıskandıracak kadar güzel ve alımlıymış…









Derken Ali ile Zehra büyüyüp evlenme
çağına erişmişler ama evlenmelerine her iki tarafta bir türlü razı
olmamış. İki düşman aile arasında kavgalar başlamış, günlerce silahlar
patlamış…



Zehra ile Ali de çevrelerine
aşklarını, biribirine bağlılıklarını kanıtlamak için evlerini terkedip
iyi cesur bir çobanın yardımıyla ?rak bir vadideki mağaraya gizlenip
yıllarca orada barınmışlar.



Zehranın kardeşleri her yeri aramış
taramışlarsa da hiç bir yerde izine rastlamamışlar. Epey bir vakit
yabani meyveler, bitkiler, kökler yiyerek ve geceleri çobanın köyden
taşıdığı yiyeceklerle yaşamını sürdürmüşler…



Dolunaylı gecelerde iki derin vadi
arasındaki mağaranın önünde oturup, alt tarafından çağıl çağıl akan
sulara bakarak dağlara, taşlara türküler yakmışlar.











Zehra kızın saçları gece, gözleri yıldız, bakışları gökkuşağını andırırmış. Baktıkça rengarenk bir uyum sararmış vadinin içini…

Her sabah gün burada aşkla başlayıp,
aşkla bitermiş… Kuşların inceden soluyuşu, ağacların nazlı nazlı
sallanışı, yaprakların hışırtısı bir başka güzelleştirirmiş çevreyi…
Renk renk, desen desen çicekler içinde, pınarların da akışıyla bu renk
ve uyum harmonisi, iki gönül coğrafyasının ve iki yurek ikliminin
mutluluğuyla uzayıp gitmiş günler…



Genç adam sevdiği kıza her gün hayran
hayran bakarak sazına sarılıp türküler dizermiş ırmaklara… Dağ, taş
dillenirmiş sesinde… Sevdiğinin gözleri denizin incileri, dişleri
mercan, saçları gecenin karanlığı, gülüşü bahar gülü kadar güzelmiş,
güldükçe cangülleri saçılırmış dağa, taşa…











Sonra Zehra kızın kardeşleri iz sürüp
yatmışlar pusuya. Herşeyden habersiz dağlara, kayalara saz çalıp
sevdiğinin ceylan gözlerine türküler söyleyen Ali tek kurşunla kayadan
aşağı yuvarlamışlar.







Ağıt yakıp saçlarını yolan Zehra kız Ali nin acısına dayanamayıp ümitsizliğe kapılarak oda kendini aynı uçurumdan aşağı bırakır.







İkisi yan yana gömülür. Sonraları
kızın baş ucuna ak, erkeğin başucunda al bir gül fidanı çıkar ve her
bahar yeşerip biri ak biri kırmızı gül açarak biribirine sarılarak
tekrar kavuşurlar hiç ayrılmamak üzere....







Yelpınarın suyu gövdelerine değdikçe
ağlamışlar, iri iri yaşlar süzülmüş yapraklarından… Ak duvağını takıp
tomurcuğuna, ağıtlar yakmışlar kayalara dönüp sırtını munzur dağına. Ne
zamanki acısı, ne zamanki hasreti işlemiş kayalara bu iki çiçeğin,
paramparça olmuş kayalar, her parça kızıl bir ağgül olmuş kanamış.
Yıllarca pınarlar kan akmış… Tarifsiz bir acı çökmüş her yana…







İşte o gün bu gündür her bahar
biribirine kenetlenen bu iki çiçeğin olduğu yerde ağlama ve inilti
sesleri duyulur geceleri… Halk arasında mağaranın önünde gömülü olduğuna
inanılan bu iki sevgilinin aslında ölmediklerinin, onların değişik
zamanlarda değişik şekillerde göründüğüne dair rivayet edilir.



Halk arasında hala iki sevgilinin, iki
çiçeğe dönüşerek yaşadıklarına inanan yörenin gençleri. Bu
söylentilerin de etkisiyle olacak ki, her bahar mağarayı ziyaret ederek
dilek tutup kısmet ve murat duası ederler…






Rüzgarın sesi bu yörelerde her gece
yaşanmış efsaneleri fısıldar. Kimi yaşlı bir ninenin anlattığı masalda
dillenir, kimi de bir sazın tellerindeki ezgide...