PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Var mısın? Varım!


Asi
08.Ocak.2019, 23:16
VARIM !


Saatlerdir bilgisayarın başında oturuyordu, hala beklediği mail

gelmemişti. Silkindi. Kaç saat olmuştu bilgisayar başına oturalı?

Oooo! İki saatten çok olmuş, koskoca iki saat? Arkadaşları yemeğe davet

etmişti, Sinan sinemaya, oda arkadaşları ise fal partisine.. Hiçbirini

kabul etmemişti. Şimdi bu sapa internet cafede istikbal o maili bekliyordu.

Daha ne kadar sürecekti? Kimbilir belki, bugün

hesabına bile girmemişti, girmeyecekti? Girse bile yazacağı daha

önemli insanlar vardı belki... Belki de onun ona ehemmiyet verdiği gibi o, ona

önem vermiyordu? Yok canım! O da en az Sevgi kadar değer veriyordu

Sevgi'ye, yazdığı her mesajın karşılığı ertesi güne geliyor, hadi

ertesi gün olmadı birkaç gün içinde gecikmenin özürünü de içeren mail

hesabında bekliyordu Sevgi'yi.


Aylar olmuştu yazışmaya başlayalı, bir kez bile aksamamıştı mailler. Ta

ki, bu haftaya kadar. Hafta başından beri tek bir satır gelmemişti ondan.

Tuhaf! Oysa kendisi yazacak bir şey bulamasa - ki, bu da ayda yılda bir

olurdu- forward edilmis mesajlar gönderirdi, güzel sözler, fıkralar ya da

ufacık bir e-kart. Üçüncü gün dayanamamış, onu merak ettiğini söylediği

bir mail göndermişti: Heeeey, öldün mü kaldın mı? Havadis, bilgi, sal?k verseneeeee! diye

şakalaşmıştı üstelik. Ses seda yoktu yine

karşı tarafta, beşinci gün iyiden iyiye meraklanır olmuştu, hatta bir

sapığın onun hesabına girip gelen mesajları ondan evvel okuyup

sildiğini bile düşünmüştü. İyisi mi oturup tüm gün bekleyecekti

bilgisayar başında, hem içinde de bir şüphe kalmayacaktı böylece.


Bugün sekizinci gün de bitmişti. Tekrar en küçük bir yazı bile

gelmemişti. Unuttu beni diye geçirdi içinden. "Tabii, ne bekliyordun ki!"

diye kızdı kendi kendine. Alay etti bir süre bu çocukluğuyla. Hiç

görmediği, sadece yazılarıyla, şiirleriyle tanıdığı biriydi karşıdaki ve

hep öyle uzakta öyle bilinmez kalacaktı. Ne bekliyordu ki? Kendisi de

bilmiyordu. Hayalinde bu yazıları yazan kişiyi bir türlü

canlandıramıyordu. Ne vakit gözlerini kapasa sadece bir çift el

görüyordu, klavyenin tuşlarına dokunan güzel parmaklar... Bu elin kime ait

olduğunu görmeye çalışıyor, didiniyor ama hayali bir anda dağılan sis gibi

yok oluyordu.


Ertesi gün soluğu tekrar bilgisayar başında aldı. Bekledi, bekledi.

Birkaç arkadaşından gelen mailleri yanıtladı hemencecik. Aslında böyle

beklemek kötü da olmuyordu hani. Zaten tatildeydi yapacak başka bir işi

yoktu, arkadaşlarından çoğu eve dönmüştü kalanlar ise onu çağırsa da o pek

istemiyordu.


Bu düşüncelere dalmışken yeni bir mesaj geldi. Hayret adres pek

yabancıydi ona. Biraz tereddüt ettikten sonra yüreği korku içinde

açtı. Mail, "merhaba ben Akın'ın yakın arkadaşıyım. Kendisini trafik

kazasında kaybettik, telefon defterinin arasında sizin mail adresinizi

bulduk ve havadis, bilgi, sal?k vermeyi müsait gördük. Başımız sağolsun" diyor ve devam

ediyordu ama mailin devamı onu ilgilendirmiyordu artık.


Okuyacağını okumuştu zaten. Kaçıncı ölüm haberiydi bu, bu kaçıncı değer

verdiği insandı yitip giden? Bazen tüm uğursuzluğun kendinde olduğunu

düşünüyordu. Sonra saçma geliyordu düşündükleri, ama ne farkederdi ki,

işte cok sevdiği, her gün yazdıklarıyla onun gününe renk katan o kişi

artık yoktu. Kötü bir şaka olamaz mıydı?


Ne yapacaktı şimdi? Beklediği mail gelmiş miydi? Ne yani kalkıp

gidecek ve bir daha gelmeyecek miydi? Bir daha o güzel mesajlari hiç

göremeyecek bir daha o elleri dü? edememenin üzüntüsüyle doğruldu.

"Cebinden size henüz yollamadığı, yollamak için doğum gününüzü

beklediği bir şiir bulduk. Tıpkı sahibine ulaşmamış bir name gibi

duruyordu oracıkta. Aşağıda onun sizin için yazdığı son şiiri

bulacaksınız.


VAR MISIN ?


Biliyorum şaşıracaksın

Son sözler gibi istikbal kulağına

Yoo yanılmıyorsun.

Son sözler bunlar.

Bu uzaklığı kaldırmak için ortadan

Sadece bir ufacık his'tik, sen bana ben sana

İki satır lâf, iki mısralık şiirdik

Bir gülücüktük

Bir soru isareti

Oysa daha fazlasını istemek bencillik mi?

Anla artık!

Sözler var ama satırlar yetersiz

Düşünceler var ama sayfalar yetersiz.

Duygular var ama mısralar yetersiz.

Anla artık biliyorum bir sen var, bir de ben

Uzak ?rak yerlerde ayrı ayrı şehirlerde.

Ama desem ki, sana:

Biz demeye var mısın?

Desem ki, ne sen olsun, ne de ben.

Bir biz olalım.


Var mısın ?


Akın


Şaşırmıştı, istemezdi etraftakilerin gözü önünde ağlasın. Hiç adeti

değildi ne de olsa. Oysa Akın hep nasıl hissediyorsan öyle ol

başkalarını boşver derdi. İşte her zamanki gibi tekrar dinlemişti onun

sözünü. Demek o da aynı şeyleri hissetmiş, o da artık bu uzakığı

kaldırmak istemişti. Doğumgünü geçmişti, hem de tekrar bilgisayar

başında. Yeni bir yaşa daha girmişti işte, yepyeni bir yaş, yepyeni

umutlar, acılar, mutluluklar. Her yaş olgunlaştırırmış biraz daha

insanı, belki de en çok bu yaşa girdiğinde olgunlaştığını anlayacaktı

yıllar sonra arkasına dönüp baktığında kimbilir... Akın! Kahretsin, seni

şimdiden özledim diyerek hıçkırıklara gömüldü. Neden sonra eli yanıta

gitti. Akın'a geç kalmış bir yanıttı bu.


Sadece tek bir kelime yazdı :


VARIM !