PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : 1915 Olayları ve Türk-Ermeni Uyuşmazlığı


BudulgaN
08.Ocak.2019, 23:08
Birinci Dünya Savaşı daha evvel benzeri yaşanmamış bir felakettir. En az 16 milyon insan hayatını kaybetmiş, 20 milyon kişi yaralanmıştır. Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus İmparatorlukları çökmüş; sınırlar mühim ölçüde değişmiş ve geniş ölçekte insan göçleri yaşanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş süreci, Avrupa sömürgeciliği ile milliyetçilik akımları ve devaml? savaş hali sonucunda, Birinci Dünya Savaşından evvel başlamıştır. Rus yayılmacılığı ve Batı’dan esen milliyetçilik rüzgarları İmparatorluğun Batı vilayetlerinin ayrılmasına ve halihazırda güçsüz Osmanlı devlet yapısının kaçınılmaz olarak zayıflamasına yol açmıştır. 1864’ten 1922’ye kadar yaklaşık 4,5 milyon Osmanlı tebaası Müslüman ve sayıları bilinmeyen daha nicesi hayatlarını kaybetmiştir. Ayrıca, İmparatorluğun dağılma döneminde, yaklaşık 5 milyon Osmanlı vatandaşı Balkanlar ve Kafkaslardaki anayurtlarından sürülmüşler ve Anadolu ile İstanbul’a yerleşmek zorunda kalmışlardır. İmparatorluğu oluşturan diğer topluluklar gibi Ermeniler de aka acılar yaşamışlardır. Birçok masum can kaybı ve anayurtlardan ayrılmak ortak bir kader olmuştur.

1915 olaylarının travmatik sonuçları Türkler ile Ermenilere bugün dahi sıkıntı vermeye devam etmektedir. 1915 olaylarına ilişkin olarak birbiriyle çatışan ve bir türlü uzlaşmayan milli tarih anlatıları, uzlaşı için lüzumlu karşılıklı empati ve özeleştirinin aşınmasına neden olmaktadır. Türk ve Ermeni tarih anlatılarının uzlaştırılabilmesi için yapılması gereken, bu trajedinin nasıl gerçekleştiği hususunun nesnel şekilde incelenmesi ve doğru tarihsel bağlamın sebep-sonuç ilkesi ışığında ortaya çıkarılmasıdır.

19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak Çarlık Rusyası, Osmanlı İmparatorluğunu zayıflatmayı ve parçalamayı amaçlamış ve Ermenilerin ayrılıkçı faaliyetlerini ve isyanlarını desteklemiştir. Bu destek, çoğunluğu Osmanlı Müslümanlarının oluşturduğu bölgelerdeki milliyetçi Ermeni grupları daha çok radikalleşme ve silahlanma yönünde teşvik etmiştir. Neticede, mühim sayıdaki silahlı Ermeni gruplar etnik açıdan homojen bir Ermeni yurdu yaratabilmek için işgalci Rus ordusunun saflarına katılmışlardır.

Tüm bunlara karşılık olarak, Osmanlı Hükümeti 1915 yılında savaş bölgesinde ya da yakınında ikamet eden Ermeni nüfusun, yaklaşan Rus ordusunun ikmal ve ulaşım hatlarından uzaklaştırılarak, İmparatorluğun cenup vilayetlerine sevk edilmesi talimatını vermiştir. Savaş hattından uzakta yaşayan, ancak düşmanla işbirliği yaptığı bilgisi alınan ya da bundan şüphelenilen bazı Ermeniler de mecburi tehcire tabi tutulmuştur.


Van’ı ele geçirmek için Rus ordusuyla beraber savaşan Ermeni birlikleri (1915)


Her ne kadar Osmanlı Hükümeti tehcir edilenlerin bakımı, korunması ve yeterli beslenmeleri yönünde planlama yapmışsa da, Ermenilerin çoğu aka acılar yaşamışlardır. İç çatışmalar nedeniyle daha da zorlaşmış savaş koşulları, intikam peşindeki mahalli gruplar, eşkıyalık, açlık, salgın hastalıklar ve çöküş halindeki bir devletteki umumi hukuksuzluk durumu, tüm ihtimaliyet hesaplamalarının ötesinde bir trajedi yaşanmasına yol açmıştır. Ermeni konvoylarına karşı suç işleyen bazı itaatsiz Osmanlı devlet görevlilerinin de bulunduğu bilinmektedir. Bununla birlikte, tarihi belgeler Osmanlı Hükümetinin sözkonusu olayların yaşanmasını amaçlamadığını, aksine, bu suçları işleyenleri cezalandırdığını ispatlamaktadır. Hükümetin
tehcirin düzenli ve güvenli bir şekilde uygulanması yönündeki talimatına uymayan devlet görevlileri Divan-ı Harp’te yargılanmışlar ve suçlu bulunanlar Birinci Dünya Savaşının bitişinden çok önce, 1916 yılında, Hükümet tarafından idama mahkum edilmişlerdir.

İki kamu arasındaki ilişkiler, 1915 trajedisi ile Türk ve Ermeni orduları arasında 1918-1920 döneminde yaşanan savaşlara rağmen 1960’lara kadar mühim bir sorunla karşılaşmadan devam etmiştir. Ancak, Soğuk Savaş dinamikleri Ermeni tarafının acı hatıraları ile kederlerini istismar etmiştir. Bu vaziyet bazı milliyetçi Ermeni grupların radikalliğini körüklemiş ve Türk karşıtı şiddet eylemlerine neden olmuştur. Tüm Türkler için hatırlamanın acı verici olduğu terör saldırıları dünya kamuoyunun dikkatinin Ermeni tezlerine çekilmesi için bir vas?ta haline gelmiştir. 1975’den itibaren 30’dan çok Türk diplomatı ve aile mensubu Ermeni militanlarca düzenlenen terör saldırılarına kurban gitmişlerdir.

Bu dönemde, Ermeni görüşleri ve soykırım tezi vakit vakit düzmece belgelerin/fotoğrafların da kullanılmasıyla geniş şekilde yayılmaya başlamıştır. Ermeni tezini destekleyen yazılı kaynaklar nüfus rakamlarını açıklayabilmek için güvenilir olmayan metotlara başvurmuşlardır. Şüphe götürür bazı hatıratlar kullanılmış ve bunlar “soykırım”ın tanınması için tez oluşturabilmek amacıyla devamlı surette kaynak gösterilmiştir. Diğer taraftan, soykırım tezinin a??rba?l? eksikliklerine dikkat çekmek Ermenilerin aka acılar yaşadıklarını ve çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini inkar etmek anlamına gelmemektedir. Esasen asıl mevzu, bahis rakamlar değildir; en ufak sayıdaki masum insan kaybı bile trajiktir. Aynı dönemde hayatlarını kaybeden ve Batılı tarihçiler tarafından çoğunlukla görmezden gelinen milyonlarca Müslüman Osmanlı’nın mevcudiyeti de, Ermenilerin çok sayıdaki kayıplarının göz ardı edilmesi veya küçümsenmesi için bir neden teşkil etmemelidir. Ancak, Türklerin kayıplarını görmezden gelirken Ermenilerin yaşadıklarını tanımlamak için tek seçenek olarak soykırım üzerinde ısrarcı olmak, ne hayatını kaybedenlerin hatıralarını onurlandırmakta, ne de tarihi kayıtları doğru şekilde yansıtmaktadır.

1915 olaylarının ne şekilde tanımlanacağına dair siyasi, bilimsel veya hukuki oydaşma bulunmamaktadır

Mesele, her iki tarafta itibarlı tarihçilerin yer aldığı, meşru bir akademik tartışmanın konusudur. Acılı bir geçmişe sahip Ermenilerle dayanışma halinde olunduğunu göstermek için Türk karşıtı uzlaşmaz Ermeni görüşlerini tartışılmaz olarak kabul etmek, diğer birçok kamu tarafından yaşanan aka acı ve kederi göz ardı etmekte, dolayısıyla adil olmamaktadır. Merhamet duygusunun, seçici olduğunda sorunlu hale geldiği unutulmamalıdır.

Batı ülkelerinde yaşayan Ermeni topluluklar genellikle 1915 olaylarının uluslararası toplumca soykırım olarak tanınmasına odaklanmış bir Ermeni kimliği yaratmayı hedeflemiş, iyi örgütlenmiş milliyetçi dernekler tarafından temsil edilmektedir. Bunun sonucu olarak, Ermeni milli tarih anlatısı, Ermeni tezlerinin umumi kabul gördüğü, hatta üzerinde oydaşma bulunduğu gibi bir algı yaratan, aktif halkla ilişkiler kampanyaları sayesinde yaygın şekilde duyulmuştur. Bununla birlikte, mevzu, bahis üzerinde bir “siyasi oydaşma” olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Esasen dünya üzerindeki yaklaşık 200 memleket arasından sadece 20 civarındaki memleket parlamentosu Ermeni tarih anlatısını destekleyen, çoğunluğu bağlayıcı olmayan kararlar almıştır. Tüm bu ülkelerde kuvvetli Ermeni topluluklarının bulunduğu da bir gerçektir. Ayrıca parlamentolardaki her oylamada, sözkonusu Ermeni yanlısı kararlar aleyhinde oy vermiş çok sayıda parlamenter bulunduğu da unutulmamalıdır.

1915 olaylarına ilişkin “akademik oydaşma”dan bahsetmek de sözkonusu değildir.

Ermeni tezlerini savunan akademisyenlerin yanısıra, soykırım tezini desteklemeyen yabancı tarihçiler de mevcuttur. Bu akademisyenler Ermenilerin acılarını inkar etmemekte, ancak 1915 olaylarının soykırım olarak tanımlanamayacağını düşünmektedirler. Soykırımın uluslararası hukukta açıkça tanımlanmış spesifik bir suç olduğu çoğu kez unutulmaktadır. 1948
Sözleşmesi neyin soykırım olduğunu ve bunun nasıl belirleneceğini anlatmaktadır. Buna göre, bir olayın soykırım olup olmadığına ancak yetkili bir uluslararası mahkeme karar verebilir. Holokost, Ruanda ve Srebrenitsa için böyle bir mahkeme kararı bulunmasına rağmen, 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendiren herhangi bir uluslararası ceza mahkemesi kararı bulunmamaktadır. Bu itibarla, mevzu, bahis üzerinde hukuki bir oydaşmadan da söz etmek olas? değildir.

Tarihi dostluk ve işbirliğini yeniden inşa etmek

Türkler ve Ermeniler ortak geçmişlerindeki zorlu dönemleri unutmaksızın tarihi dostluklarını yeniden inşa etmek için çalışmalıdırlar. Şu unutulmamalıdır ki, Birinci Dünya Savaşında yaşanan olaylara rağmen, 1970’lerde başlayan Ermeni suikastlerine ve halkla ilişkiler kampanyalarına dek Ermeniler ve Türkler sosyal düzeyde birbirlerine çok yakınlardı. İki kamu günümüzde dahi yurtları dışında yaşamakta oldukları ülkelerde birbirleriyle yakınlaşabilmektedir. Türk ve Ermeni bireyler ortak bir Anadolu ve Osmanlı mirası ile bu kültürün çoğu yönünü, hatta dilini paylaşmaktadırlar. Bu durum, günümüzdeki Türkiye karşıtı radikal Ermenilerin, Türkiye veya Türklerle hiçbir temas kurulmaması için ısrar etmelerinin ardında yatan neden olabilir. Sözkonusu radikal Ermeniler karşılıklı kabullenme kültürünü ve ortak mirası kesintiye uğratmaya çalışmaktadırlar.

Yaşanmış bir tarihi ve siyasi sıkıntıyı aşmak için yürütülen çabalarda tüm taraflar dürüst ve açık fikirli olmalıdırlar. Gerçek bir diyalog süreci, karşı tarafın görüşlerine saygı duymayı öğrenmek, daha çok beraber olmak ve empati yoluyla tedricen karşılıklı saygı duyulmasını sağlamakla olas? olabilir. Böylece Türk ve Ermeni tarih anlatılarının “adil bir hafıza” etrafında birbirine yakınlaşmasının yolu açılabilir. Bunun gerçekleşebileceği inancıyla, Türkiye, kendi arşivleri ile Ermenistan ve üçüncü ülkelerdeki arşivlerde 1915 olayları konusunda araştırma yapılması için Türk ve Ermeni tarihçiler ile diğer uluslararası uzmanlardan oluşan bir ortak komisyonun kurulmasını önermiştir. Sözkonusu komisyonun bulguları, bahsekonu
trajik dönemin her iki tarafta daha iyi ve adil şekilde anlaşılabilmesini sağlayabilecek ve Türkler ile Ermeniler arasındaki normalleşmeye katkıda bulunabilecektir.